Bebeğim 17 aylık oluncaya kadar beşiğimiz hiç boş kalmadı. Ben de büyüdüm bebek de büyüdü. İkinci bir bebek bekliyordum. Onun için bebeği beşikten aldım. Başucuma yer yatağı yaptım. Akşamları elimi tutarak uyumak çok hoşuna gidiyordu. Bebeğim 18 aylık olunca bir kardeşi oldu. Hiç sevinmedi. Doğumdan bir ay önce merdivenlerde elimde su kovaları ile düştüm. Çok kötü oldum. O zaman Şimşirli Mahallesi’ndeki yaşlı bir ebeyi Kezban Teyze gidip getirdi. Doğum oluncaya kadar kalmak üzere. Çok tatlı ve candan bir nine idi. Beni muayene edip yatmamı söyledi. Mümkün olduğunca az gezinerek idare ettim. Bir ay sonra bebek doğdu. Minicik bir bebek, düştüğümde hırpalanmış, kilo alamamış. Nineciğim ve Döne Teyze’nin yardımı ile doğum oldu.
Beşiği öbür odadan getirdik. Bebeği yatırıp üstünü örtünce beşiğin yorganını çeke çeke ‘menim, menim’ diye ağlıyordu büyük bebeğim. Artık yorganları değiştirmede bulduk çareyi. O zaman yorgan gitti dava bitti. Doğan bebeğin sesi hiç çıkmıyordu. Emzir beşiğe koy yatsın, ama çabuk büyüyüp gelişmedi. 8 aylıkken emeklemeye başladı. İki yaşında iken de yürüdü.
Minik beş aylıkken Gölyaka’ya tayinimiz çıktı. Orada da lojmana yerleştik. Bebeğim abla olduğunu kabullendi. Teyzesi ile aynı odada kalıyordu. Yaz tatili idi. Ben mutfakta yemek yapıyorum. Büyük bebeğim de yanımda oyuncakları ile oynuyordu. Küçük bebek ile ablam dışarıda oturuyordu. Hiç ses gelmeyince çıktım. “Bebek nerede?” diye sordum. “Şimdi buradaydı” dedi. (Ablam 4 yaşında felç geçirdiği için öyle her şeyi fazla kavrayamazdı.) Radyoyu açmış türkü söylüyor. Misafir odasına girdim. Bebek yerde mosmor yatıyor. Alçak olan masa rafındaki tentürdiyot şişesini almış. O minicik elleri ile kapağını açmış. Yanında olan pamuk paketinin de içindeki pamukları herhalde daha önce çıkarmış. Şişe açılınca pamukların üstüne dökülüyor. Renkli pamukları iştahla emiyor ki yüzü gözü tentürdiyot içinde. Baygın bir halde yatıyordu.
Hemen çantama koştum. Doktor parası kadar para yok çantamda. Kimseden de isteyemem. Bahçeye koştum. Tulumbadan su çektim elini yüzünü yıkadım. Biraz açıldı. Tekrar yukarı çıktım. Çabucacık sarımsaklı yoğurt yaptım ve sonra yedirdim. Karnını ovaladım. Bacaklarından baş aşağı salladım. İçinde ne varsa hepsi çıktı. Elini yüzünü yıkadım, elbiselerini ve bezini değiştirdim. Emzirdim. İki göğsümü emerken uyudu.
Daha yeni emekliyordu. Teyzesinin yanından kalkıp, üç basamak merdivenden nasıl indi ve salona gitti? Yapılacak yaramazlıkların en kötüsünü yaptı. Okul ve lojmanın çevresinde komşu yoktu. Eşim şehre gitmişti. Akşam gelince olanları hayretle dinledi. İlk işi eczane rafını oradan kaldırıp dolabın içine yapmak oldu.
Aradan günler geçti. Bir Pazar günüydü. Sobayı yaktım çayın demlenmesini bekliyorum. Çocukların ikisi de geldiler. Günaydın, hoş geldin derken, küçük bebek kanepede uzanan babasının kucağına gitti. Büyüğünü de ben kucaklarken deprem olmaya başladı. Ben hemen kucağımdaki büyük bebekle sofayı geçip merdivenlerden indim. Onu yere oturttum, kalkma dedim. Ablamı sırtıma bindirip bebeğin yanına bıraktım. Durmadan da sesim çıktığı kadar da bağırıyorum: “Rabbim sizi korusun, çocuğu al çabuk gel!” Eşimin kardeşi de bizde kalıyordu 7 yaşında. Ona yardım ederken tuğlalar duvarlardan düşmeye başladı. Kayınım başını önüne eğdi, ben de başımı önüme eğdim. Tuğlalar sırtlarıma vurarak dışarı çıktım. Baktım ki eşim yalınayak lojmanın arkasından geliyor. Camdan atlamış. Çıldırmışa döndüm. Odadan çıktı diyor. Merdivenler yıkıntıdan duman içinde. Ben tuğlaların arasında bebeğimi arıyorum. Bir ara deprem durdu. Çıka çıka son basamağa geldim. Bebeğimin sadece başının tepesinden saçlarını gördüm. Ayaklarını açmış merdivene oturmuş. Tuğlalar her tarafına döşenmiş sanki. (Rabbimin yüceliğine daha çok inandım.)
Tuğlalar oturduğu yerde boyunu aşmış. Ama hiçbir yeri çizilmemiş. Çok korktu. Annem annem diye hep uykudan uyandı. Ama çabuk atlattık çok şükür.
Altı yıl sonra bir oğlum oldu. O çok rahat büyüdü. Teyze, hala, amca, iki de abla. O kazasız büyüdü. (Eşimin köyünde okul olmadığı için amca ve hala bizimle kalıyordu.) Kalabalık bir aile idik. Herkes büyüdü, okudu, işini kurdu, eşini buldu, ama o aile bağları hiç kopmadı.